NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ
مُحَمَّدِ
بْنِ حَنْبَلٍ
قَالَ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ
مُسْلِمٍ
قَالَ
حَدَّثَنِي
صَفْوَانُ بْنُ
عَمْرٍو عَنْ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ جُبَيْرِ
بْنِ
نُفَيْرٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ عَوْفِ
بْنِ مَالِكٍ
الْأَشْجَعِيِّ
قَالَ
خَرَجْتُ
مَعَ زَيْدِ
بْنِ
حَارِثَةَ
فِي غَزْوَةِ
مُؤْتَةَ
فَرَافَقَنِي
مَدَدٌ مِنْ
أَهْلِ
الْيَمَنِ
لَيْسَ
مَعَهُ غَيْرُ
سَيْفِهِ
فَنَحَرَ
رَجُلٌ مِنْ
الْمُسْلِمِينَ
جَزُورًا
فَسَأَلَهُ
الْمَدَدِيُّ
طَائِفَةً مِنْ
جِلْدِهِ
فَأَعْطَاهُ
إِيَّاهُ
فَاتَّخَذَهُ
كَهَيْئَةِ
الدَّرْقِ
وَمَضَيْنَا
فَلَقِينَا
جُمُوعَ
الرُّومِ
وَفِيهِمْ
رَجُلٌ عَلَى
فَرَسٍ لَهُ
أَشْقَرَ
عَلَيْهِ
سَرْجٌ
مُذْهَبٌ
وَسِلَاحٌ
مُذْهَبٌ فَجَعَلَ
الرُّومِيُّ
يُغْرِي
بِالْمُسْلِمِينَ
فَقَعَدَ
لَهُ
الْمَدَدِيُّ
خَلْفَ
صَخْرَةٍ
فَمَرَّ بِهِ
الرُّومِيُّ
فَعَرْقَبَ
فَرَسَهُ
فَخَرَّ
وَعَلَاهُ
فَقَتَلَهُ
وَحَازَ
فَرَسَهُ
وَسِلَاحَهُ
فَلَمَّا
فَتَحَ
اللَّهُ عَزَّ
وَجَلَّ
لِلْمُسْلِمِينَ
بَعَثَ إِلَيْهِ
خَالِدُ بْنُ
الْوَلِيدِ
فَأَخَذَ مِنْ
السَّلَبِ
قَالَ عَوْفٌ
فَأَتَيْتُهُ
فَقُلْتُ يَا
خَالِدُ
أَمَا
عَلِمْتَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَضَى بِالسَّلَبِ
لِلْقَاتِلِ
قَالَ بَلَى
وَلَكِنِّي
اسْتَكْثَرْتُهُ
قُلْتُ
لَتَرُدَّنَّهُ
عَلَيْهِ
أَوْ
لَأُعَرِّفَنَّكَهَا
عِنْدَ
رَسُولِ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ فَأَبَى
أَنْ يَرُدَّ
عَلَيْهِ
قَالَ عَوْفٌ
فَاجْتَمَعْنَا
عِنْدَ
رَسُولِ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَصَصْتُ
عَلَيْهِ
قِصَّةَ
الْمَدَدِيِّ
وَمَا فَعَلَ
خَالِدٌ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَا خَالِدُ
مَا حَمَلَكَ
عَلَى مَا
صَنَعْتَ
قَالَ يَا
رَسُولَ اللَّهِ
لَقَدْ
اسْتَكْثَرْتُهُ
فَقَالَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
يَا خَالِدُ
رُدَّ
عَلَيْهِ مَا
أَخَذْتَ
مِنْهُ قَالَ
عَوْفٌ
فَقُلْتُ
لَهُ دُونَكَ
يَا خَالِدُ
أَلَمْ أَفِ
لَكَ فَقَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَمَا ذَلِكَ
فَأَخْبَرْتُهُ
قَالَ فَغَضِبَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ يَا
خَالِدُ لَا
تَرُدَّ
عَلَيْهِ
هَلْ
أَنْتُمْ
تَارِكُونَ لِي
أُمَرَائِي لَكُمْ
صَفْوَةُ
أَمْرِهِمْ
وَعَلَيْهِمْ
كَدَرُهُ
Avf b. Malik el-Eşcaîden
demiştir ki:
Zeyd b. Harise ile
birlikte Mûte savaşına çık (mış) tim. Yemen halkından gönüllü bir asker de bana
arkadaş olmuştu. Yanında bir de kılıcı vardı. Derken müslümanlardan bir asker
bir deve kesti. Gönüllü asker de onun derisinden bir kısmını ondan istedi. O da
isteğini ona verdi. O gönüllü de bu deriden bir nevi kalkan şeklinde bazı
şeyler yaptı. Yola koyulduk ve bir rum topluluğuyla karşılaştık. Onların
arasında altın yaldızlı bir eğeri olan al bir at üzerinde birisi vardı. Bu rum
askeri, müslümanlara müthiş bir şekilde saldırıyordu. O sırada gönüllü asker
onu (vurmak) için bir kayanın arkasına oturdu. Rum askeri onun yanına varınca
hemen (harekete geçip) atının ayaklarını kesti. Bunun üzerine rum askeri
atından düştü. Gönüllü müslüman asker de üzerine çullanarak onu öldürdü ve
atıyla silahını ele geçirdi. Aziz ve Celil olan Allah müslümanlara (zafer
kapılarını) açınca Halid b. Velid, o gönüllüye (birisini) gönder (ip yanına
çağır) dı ve (elinde bulunan) selebin bir kısmını (ondan) aldı. (Daha sonra
ravi) Avf (sözlerine devam ederek şunları) söyledi. Bunun üzerine Halid'in
yanına varıp:
"Ey Halid sen
Rasûlullah (s.a.v.)'in, seleb'in katile ait olduğuna dair hüküm verdiğini
bilmiyor musun?” dedim. O da, "Evet, (biliyorum) fakat ben bu (kadar)
selebi (onun için biraz) fazla buluyorum" diye cevap verdi. Ben de:
Ya bunu ona geri
verirsin ya da seni Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında cezalandırırım." diye
(onu) tehdid ettim (Fakat selebi) ona geri vermeye yanaşmadı. Derken (ikimiz)
Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında bir araya geldik. Ben Hz. Peygamber'e gönüllü
askerin macerasını ve Halid'in (ona) nasıl muamelede bulunduğunu anlattım.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
Ey Halid! Seni bu
harekete sevkeden (sebep)nedir?" diye sordu (Hz. Halid de)
“Ey Allah'ın Rasulü bu
(selebi onun için biraz) fazla buldum” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah
(Hz. Halid'e)
"Ey Halid ondan
aldığını ona geri ver." buyurdu. Ben de (bunu duyunca Halid'e)
"Al işte (dediğimi)
yaptım mı ey Halid" diye karşılık verdim. (Bu sözümü işiten) Rasûlullah
(s.a.v.):
Bu nedir? dedi. Ben de
'Halidle aramızda geçen münakaşayı) kendisine anlattım. Rasûlullah (S.A.V.)
(bana) öfkelendi ve
"Ey Halid (bu
selebi) ona iade etme (dedi ve bana hitaben) siz kumandanlarımı bana bırakır
mısınız hiç? Oysa onların işlerinin en temiz olanı sizin olur, bulanık olanı da
kendi üzerlerinde kalır" buyurdu.
İzah:
Müslim, cihâd
Hadis âlimlerinden
Hattâbî, bu hadisle ilgili olarak şunları söylüyor.Bu hadis-i şerifte atın da
seleb sayılması gerektiği, az olsun veya çok olsun düşman askerinin üzerinde
bulunan zati eşyanın (selebin) onu öldüren müslüman askere verilmesi lazım
geldiği ve se-lebden, Rasûlullah (s.a.v.)'a akrabalarına, fakirlere, öksüzlere
ve yolda kalmışlara verilmek üzere beşte bir hissenin ayrılması icabetmediği
ifade edilmektedir. Çünkü Hz. Peygamberin; Hz. Halid'e Yemenli askerin,
öldürmüş olduğu askerden aldığı zati eşyanın tümünü kendisine iade etmesini
emretmesi, bunu ifade eder. Fakat Hz. Peygamberin sonradan Hz. Avf b.
Ma-lik'in Hz.Halid b. Velid'e karşı takındığı saygısızca tavrı öğrenince,
hükmünden dönüp Hz. Halide sözkonusu selebi, Yemenli askere iade etmemesini emretmesi
ise, hem Hz. avf b. Maliki te'dib etmek ve hem de halkın kumandanlara karşı
haksız bir şekilde saygısızlık yapmalarına imkan vermemek, kumandanlara isyan
ve saygısızlık yolunu kapamaktır.
Esasen Hz. Halid b.
Velid, bu mevzuda kendi içtihadıyla hüküm vermişti. Bu ictihad hatalı da olsa,
Hz. Peygamber daha büyük hataları ve büyük tehlikeleri önlemek maksadıyla Hz.
Halid'in bu içtihadını tasvib ederek içtihadının uygulanmasını emretti. Aynı
zamanda Hz. Peygamber, bu tutumuyla Hz. Avf b. MalikM de bir nevi
cezalandırmış oldu.
Hz. Peygamber, bu hükmü
vermeden önce, selebini elinden almak istediği Yemenli askere kendi
hissesinden onu razı edecek kadar mal vermek suretiyle onun gönlünü almış
olması da düşünülebilir. Metinde geçen ,
"Oysa onların
işlerinin en temiz olanı sizin olur, bulanık olanı da kendi üzerlerinde
kalır." cümlesiyle Hz. Peygamber, halk her şeyin iyisini ve hoş olanını
yer, içer rahatına bakar, çileyi ise amirler çeker, ganimet mallarını onlar
toplar ve yerli yerince sarf ederler, halkı onlar korur, idare ederler sonra bu
hususta bir soruşturma olursa hesaba yine onlar çekilir, demek istemiş
olabilir.